Andriake – Likya Uygarlıkları Müzesi
Likya Uygarlıkları Müzesi
Demre kent merkezinden nehir boyunca uzanan yol 5 km sonra Çayağzı’na ulaşır. Çayağzı’na varmadan yolun sol tarafında, tepenin eteğinde yalnız başına dikilen bir yapı ve bu yapıya doğru, bomboş düzlükte bir asfalt yol, yolun ayrım noktasına vardığınızda da müze tabelasını göreceksiniz. İnsanda çok da fazla varmak istediği hedeften sapma isteği uyandırmayan, ama ıssızlıkta duran bu binanın içinde neler barındığının merakının da içinizi kemireceği bir yol bu. Eğer direksiyonu o tarafa doğru kırmaya karar verirseniz asla pişman olmayacağınız bir yere götürecek keşfetme isteğiniz sizi.
Burası Myra Antik Kenti‘nin bir mahallesi şeklinde konumlanmış, önemli bir Liman yerleşimi olan Andriake . Limanın güneyindeki tepenin eteklerine doğru yayılmış şehrin kalıntıları arasında su kemerleri, Nymphaion (anıtsal çeşme), agora, su sarnıcı, Mureks işlikleri, kilise ve Granarium (hububat deposu) dikkat çekenler arasında.
İlk önce o yalnız bina gözümüze çarpıyor, içeri girince alışık olmadığımız şekilde bir görevli bizi küçük bir sinema salonuna alıyor. Biz müze görmeye gelmiştik diyoruz. Başka hiç açıklamadan “sonra göreceksiniz” diyor. Sanırım müzenin çok yeni olması ve turist sezonunun bitmesi nedeniyle çok boş ve bizimle bire bir ilgilenebiliyorlar. İçerde beklerken bir aile daha geliyor. Kısa bir tanıtım filmimiz var diyor görevli. Gerçekten ilgi uyandıran ama çok daha yavaş tempoda bir daha seyretmeyi kesinlikle izleyeceğim bir film bu. O kadar hızlı geçiyor ki herşey, üzerinde açıklayıcı yazılarla. Yazıları okusanız filmi seyredemiyorsunuz, filmi seyretseniz yazıları okuyamadığınızdan detayları anlamıyorsunuz. Cd istedim maalesef yokmuş.
Bu modern bina aslında buzdağının görünen kısmıymış sadece. Yönetim binası, kafe, sinema salonu, dükkan gibi alanların var burada. Bize arka taraftaki yolu gösterip müze bu yolun sonunda diyorlar. Binanın hemen arkasında çimenlerin ortasında bir kuş gözlem noktası dikkatimizi çekiyor. Burası Kokarçay (Andriakos)’un alüvyonlarıyla doldurduğu Andriake Limanına yerleşen çeşit çeşit kuşları izleyebileceğimiz bir yermiş.
İlkbaharda göçmen kuşların çoğalma dürtüsüyle geldikleri, bataklık halindeki sığ sularda yavrularını ve kendilerini besleyebilecekleri pek çok su canlısına da barınma imkanı verdiği verimli bir yer burası. Bir liman kentinin sonunu hazırlayan bu alüvyonlar, pek çok canlıya yuva imkanı sunmuş.
Müzeye giden yolun alt tarafında kazıları hala devam ettiği için sadece dışarıdan görebildiğimiz pek çok kalıntı var.
Antik kentin binaları arasında dolaşıp içeri girememek biraz sinirlendiriyor ama ana yolun altından, yıkıntılar arasından devam ediyoruz yürümeye.
Mureks İşlikleri
Yol üzerinde olmamaları gereken bir yerde bulunduğu belli olan tek tük deniz kabukluları dikkatimi çekiyor. Sanki birileri bulundukları yerden almış, sonra buraya bırakmış gibi duran minik deniz minareleri. Toprak yoldan kalıntıların arasından yürürken duvarların arasından çıkan bir merdiven bizi kabukların kaynağına götürüyor.
Nedenini anlaşılamayan bir şekilde bütün tabanı bu kabuklarla dolu bir meydana ve çevresindeki odalara çıkıyor bu merdivenler. Meydanın ortasında iki tane kuyu ağzı ve yerin altına doğru inen merdivenler var. Yan tarafında da kocaman, penceresiz bir bina.
Burası “Mureks İşlikleri”‘ nin olduğu meydan.
Antik dönemde giysiler üzerinde süsleme amaçlı kullanılan mor renkli boya, üst sınıfın konumunu gösteren önemli bir sembolmüş. Bu boya en iyi mureks türü (purpur) deniz kabuklularından elde edilirmiş. Denizden toplanan kabuklular canlı olarak amforalar içerisinde saklanarak buraya getirilir, burada kırılarak boyanın özütü çıkartılırmış. Daha sonra bu özüt günlerce süren kaynatma ve süzme işlemlerinden geçirilerek saf boya elde edilir ve bu boya tek başına veya başka boyalarla karıştırılarak giysi boyamasında kullanılırmış.
Akdeniz bölgesinde MÖ.2. bin yılın başlarından itibaren mureks boyasının üretiminin yapıldığı bilinmektedir. Likya bölgesinde Phaselis, Aperlai ve Andriake mureks üretiminin yapıldığı yerlerdendir. Andriake, Mureks İşlikleri MS. 7. yy ortalarına kadar işlevini sürdürmüş, kenarlarında kanalların, ortasında da bir platformun bulunduğu odalardan oluşmaktaydı. Ortasında bulunan kuyular işlikler için gerekli suyun sağlandığı sarnıçtan su çekmek için kullanılıyormuş. Bu sarnıcın su ihtiyacı da yağan yağmurun kanallar vasıtasıyla süzülerek tepelerden taşınmasıyla sağlanıyormuş. Burası o kadar yoğun üretim yapan bir bölgeymiş ki, bir ilk olarak, belki kabukların da değerlendirilmesi amacıyla buradaki binaların harçlarında bu kabuklar ezilerek kullanılmış.
Granarium
Bu meydanın hemen yanında gördüğümüz yapı Granarium, yani tahıl deposu ya da silo. Ms 129-130 yıllarında yapılmış, 2307 m² kullanım alanıyla ve çatısına kadar sağlam olarak günümüze kadar korunabilmiş duvarlarıyla çok özel bir yapı. Sekiz bölümden oluşan, her bölüme bağımsız kapılardan girilebilen, ama içeriden de bütün bölümlerin birbirine kapılarla geçişleri olan bu bina aradığımız müze. Her iki başta bulunan odaların, mal giriş ve çıkış işlemlerinin yapıldığı ofisler olarak kullanıldığı düşünülüyormuş. Binanın ön yüzüne boydan boya kazınmış yazıt ve İmparator Hadrian ve karısı Sabina’nın büstleri binanın onların döneminde yapıldığının belgesiymiş. Tabanı, burada bulunan ana kayanın düzeltilip, tuğla plakalarla kaplanmasıyla oluşturulmuş.
İçerisi insanı Likya dönemlerine götüren, zamanınız varsa saatlerce inceleyip, okuyabileceğiniz büyüleyici bir şekilde düzenlenmiş.
Bütün Likya uygarlığı hakkında, gayet sade bir dille yazılmış açıklamalar arasına serpiştirilmiş tarihi eserler eşliğinde bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Sadece tarihleri değil, yaşadıkları felaket ve depremlerden, bitki florasına ve çevrede yaşayan hayvanlara, Likya yönetim şeklinden, zamanın deniz ticaretine, o dönemde nasıl şarap, zeytinyağı ve dokumalar yaptıklarından mutfak kültürlerine kadar pek çok bilgi anlaşılır bir dille verilmiş.
Likya birliğine dahil her kent için anlatım ve açıklamalar ve tarih boyunca yaşadıkları gelişmeler de bulabilecekleriniz arasında. Kısaca Likya Uygarlığı hakkında çok şey öğrenmiş ve hayran kalmış bir şekilde çıkıyorsunuz dışarı. Girişteki odada bulunan, bütün Likya kentlerinin haritasının ve denizde seyreden antik çağ teknelerinin projektörle yere yansıtılmasıyla oluşturulmuş harita bölgenin gözünüzde canlanmasını kolaylaştırıyor.
Son odada ise çocuklar ve bizim gibi çocuk kalanlar için hazırlanmış Andriake Limanı’nın denizden görünüşünü gösteren, bindiğiniz kayıkla denizde ilerleyip antik çağın tekneleri arasında ilerleyebildiğiniz bir oyun var.
Granarium’un önü bir zamanların limanı, kenarlarında da liman binaları, dükkanlar, gümrükleme alanları. Bunu gözünüzde canlandırabilmeniz için temsili bir yelkenli tekne konulmuş eskiden deniz olan yere.
Restorasyonlar bitip kilise ve diğer alanlar da açılınca ilgilenenlerin bütün günlerini geçirebilecekleri muhteşem bir müze ve antik kent burası. Aynı zamanda Likya birliğine dahil olan kentler hakkında bilgi de alabileceğiniz bir yer. Belki de Likya kentlerini tanımak için başlangıç noktası olarak alınması gereken yer.