Karain Mağarası
Karain Mağarası, Antalya Burdur karayolunun 13. km sinde, Antalya’ya 32 km uzaklıkta Döşemealtı ilçesi, Yağca köyü sınırları içinde yer alan bir doğal oluşumlu bir mağaradır.
Deniz yükselmeleri sonucunda oluşmuş, geniş bir kalker ovasına hakim konumda yaklaşık 142 milyon yıl önce oluşmuş olduğu sanılmaktadır. Denizden 430, önündeki ovadan ise 130 mt yükseklikte, yedi gözden oluşan bir mağaradır. Çevresindeki su kaynaklarının bolluğu, bu sular sebebiyle çevrede bitki ve hayvan çeşitliliğinin çokluğu, içindeki doğal oluşumlarla ayrılmış odaların oturma, depolama gibi farklı kullanım şekilleri sunması ve tabi ki tehlikelere karşı korunma ve savunma kolaylığı sebebiyle buzul çağından itibaren, insanlık tarihinin çeşitli dönemlerinde kesintisiz olarak mesken olarak kullanılmış bir oluşumdur.
İnsanlık tarihine ışık tutması nedeniyle dünya çapında önemi olan mağaranın ilk kazılarını, mağarayı keşfeden ve ilk yüzey araştırmalarını da yapan Merhum Prof. Dr. İsmail Kılıç Kökten 1946 yılında başlatmıştır. Çok güç şartlar altında ve sınırlı olanaklarla 1974 yılında vefatına kadar da kazılara devam etmiştir. Daha sonra kazılara uzun bir süre ara verilmiş ve 1985 yılında Prof. Dr. Işın Yalçınkaya başkanlığında kazılar yeniden başlatılmıştır.
Karain Mağarası Türkiye toprakları üzerinde içinde insan yaşamış en büyük mağara olarak tanımlanır ve
Anadolu ve Yakın Doğu tarihi açısından önemli bir Paleolitik merkez olarak kabul görür. Mağara Paleolitik, Neolitik, Kalkolitik ve Eski Tunç Çağı gibi tarih öncesi dönemlerde ve Klasik Çağda kesintisiz olarak iskan amaçlı kullanılmış, geç Roma döneminde ise dini amaçlarla kullanılmıştır. O döneme ait mağaranın alnında ve dış duvarları üzerinde eski Grekçe yazılı kitabe ve nişler bulunmuştur.
O dönemlere ait dünya üzerindeki mağaraların çoğu tek döneme veya birkaç döneme tanıklık ederken, Karain Mağarası alt, orta ve üst dönemlere ait kesintisiz bir katmanlaşma gösterir ve bu katmanlardan elde edilen veriler, özellikle Avrupa ve Yakın Doğu arasındaki bağlantılar ve göç yolları hakkında fikir vermesi açısından büyük önem taşır, ayrıca Anadolu’nun doğu ve batı arasında gerçek bir kültür köprüsü oluşturduğuna dair de çok güzel bir örnek teşkil eder.
Kazılar sırasında mağarada bulunan çeşitli bitki ve hayvan kalıntıları Batı Akdeniz’in eski çevresinin nasıl şekillendiği ve Antik dönemde dünyanın en büyük okyanusu olarak ortaya çıkan Thetis Denizi ile ilgili ipuçları da verir. Bu kazılar sırasında fil, suaygırı, aslan, zürafa gibi günümüzde Anadolu yarımadasında yaşamayan hayvanların yanı sıra, sırtlan, ayı, öküz, at, geyik, yaban koyunu ve dağ keçisi gibi memelilerin, çeşitli kemiricilerin ve yumuşakçaların da kalıntılarına rastlanmıştır.
Anadolu’nun en eski prehistorik mağarası olarak kabul edilen Karain Mağarasında Musterien Çağ’da yaşamış olan Neanderthal tipinde bir insan dişi ile mağara ayısı ve mağara aslanı dişlerinin bulunması ve bunlara ilaveten Orta Paleolitik dönem dolguları arasından çıkartılan bir çocuk azıdişi ve kafatası parçasının da bulunması Neanderthal insanının Anadolu’da da yaşamış olduğuna dair kanıt oluşturmuş ve mağaraya dünya çapında ün kazandırmıştır. Hala kazısı bitmemiş bölümlerin de tamamlanmasıyla GÖ en yakın 500 bin yıl öncesine veya daha da eskilere de gitme potansiyelinin olduğu da düşünülmektedir.
Mağara içinden çıkanlar, mağara yakınındaki küçük bir müzede (biz gittiğimizde açık değildi), Antalya müzesinde ve Ankara Anadolu medeniyetleri müzesinde sergilenmektedir. Her iki müzeyi de gezmiş bir çift olarak Anadolu Medeniyetleri müzesinde sergilenen bölümün Antalya Müzesindekilerden açık ara çok daha güzel sergilendiklerini söyleyebiliriz.