Patara – Likya Birliği’nin Başkenti
Patara
Likyalılar 1994-95 yıllarında ortaya çıkarılan “Likya Yol kılavuz anıtı” nın da ortaya koyduğu gibi Termilae adıyla İlk Dirmil’de yurtlanmışlar ve ülkelerine Luvice’ye akraba kendi özgün dillerinde Trmis, kendilerine de Likyalı anlamına gelen Trmili demişlerdi. Bir Hitit tabletinde Büyük Hitit Kralı Lukka ülkesinde yaptığı savaşlardan bahsetmektedir. Kısacası bu halk en geç MÖ 3.bin yıl ortalarında Dirmil ve Seki yaylasından Xanthos vadisine inmiş, Patara halicine yerleşerek buradan dünyaya açılmışlardır.
Kent Hitit Lukkasından, Homeros Likyasına kesintisiz geçiş yapmış, MÖ.540 da Persler’e bağlanmış, daha sonra İskender’in de egemenliğine giren kent pek çok kez el değiştirerek MÖ 281 Korupedion savaşı sonrasında Mısır’ın olmuştur. MÖ 188 de Roma egemenliğine geçen kent Rodos yönetimine bırakılmayı içine sindiremeyerek bağımsızlığı için savaşmış ve nihayet MÖ 168/67 de “Likya Birliği” kurulmuştur. Roma’nın da bağımsızlığını tanıdığı Likya Birliği’nin başkenti de Patara olmuş ve eyalet olarak Roma’ya bağlanmıştır.
Hatta bir dönem Pamfilya-Likya çifte eyaletinin de başkentliğini yapmıştır. Patara, Likya Birliğinin üç oy hakkına sahip altı şehrinden biri ve en önemlisiymiş. Birliğin meclis toplantıları burada yapılırmış. Dini açıdan da önemli bir merkez olan Patara, Roma dönemine kadar önemli bir kehanet merkeziymiş. Hristiyanlığın ilk dönemlerinde de dini açıdan önemini korumaya devam etmiş. Noel Baba olarak anılan St Nicholaos Pataralıymış, havarilerden St Paul Roma’ya gitmek için gemiye buradan binmiş. İmparator Konstantin’in başkanlık ettiği MS. 325’teki İznik konsülünde Likya’nın tek imza yetkilisi Piskopos Eudemos’un Patara Piskoposu oluşu kentin bu devirde de gözde oluşunun kanıtıdır.
Patara aynı zamanda Anadolu’dan Roma’ya deniz yoluyla sevk edilecek hububatların depolandığı ve saklandığı önemli bir liman konumundadır.
Bu öneminden dolayı görkemli binalarla süslenen Patara, MS 541 deki veba salgınıyla büyük bir nüfus azalması yaşamış, MS 7 ve 8. yy larda çoğalan Arap akınlarıyla halk dağlık Likya’ya çekilmeye başlamıştır. 12. yy da kenti çevreleyen surların içine kapanan kent bir Ortaçağ liman köyü haline gelmiştir.
Patara hakkında son bilgi 1478’de Cem Sultan’ın, babası Fatih Sultan Mehmet’in buyruğuyla, Rodoslularla anlaşma yapmak için buraya gelişidir. Kent en geç 16. yy da Eşen Çayının getirdiği kumlarla haliç dolup küçük bir göl haline gelince veya belki biraz daha sonra terk edilmiş. Ama halici dolduran kumlar şehrin üzerini de örtmüş ve yıllar içinde binaların fazla zarar görmeden korunmasını sağlamış. Aynı zamanda Caretta Carettalar için de harika bir yumurtlama alanı oluşturmuş.
Likya – Mükemmel Cumhuriyet Modeli
1988 yılında kazılarına başlanan Patara’da üzerindeki kum yığınları nedeniyle meclis binasının tanımlanabilmesi ancak 1991 yılında olmuş. Tiyatro ve hemen yanındaki meclis binası üzerinden yüzlerce kamyon kum kaldırılarak kalıntılar ortaya çıkartılabilmiş. Meclis binası ya da Boulouterionun inşaatı Likya’nın bağımsızlığını alarak Likya birliğinin kurulduğu zamanlara tarihleniyor. Likya birliğinde oy hakkına sahip 23 şehir bulunmaktaydı. Bunlardan Tlos, Myra, Xanthos, Pinara, Olympos ve Patara’nın üç oy hakkı vardı. Daha sonra iki ve tek oy hakkı olan şehirler geliyordu. Daha küçük yerleşimler ise ikili, üçlü, dörtlü birlikler oluşturarak tek oy hakkı ile temsil ediliyorlardı. Nüfus, ekonomi ve birlik bütçesine katkı gibi etkenler göz önüne alınarak oluşturulan bu “nispi temsil sistemi” ile, birlikte bulunan her yerleşimin mecliste temsil edilmesi ve oy kullanması sağlanmış oluyordu.
Likya birliği antik çağda bilinen ilk ve tek birlik olmamasına rağmen “doğrudan temsil sistemine giden yol, hiç bir yerde hellenistik Çağ Likyasında olduğu kadar iyi izlenememektedir” dedirtecek bir yapıdadır. Aydınlanma çağının en ünlü düşünürlerinden Montesquieu Kanunların Ruhu adlı baş yapıtında “eğer mükemmel bir konfederatif cumhuriyet örneği vermem gerekirse, Likya’yı gösteririm” demiştir.
Amerika Birleşik Devletlerinin kurucu anayasasında da örnek olarak yerini almıştır Likya Birliği yönetim yapısıyla. Antik çağın en önemli yazarlarından Strabon bu birliği oluşturan ulus için şunları yazmıştır. “Likyalılar öyle uygar ve nezih bir biçimde yaşamlarını sürdürdüler ki, şimdiye kadar hiç utanç verici kazanç istekleri olmadı ve atadan kalma Likya Birliğinin nüfuz alanı içinde yaşadılar.“
İşte bu “en mükemmel cumhuriyet modeli” nin bizim topraklarımızda bulunması nedeniyle, TBMM de kazılara sponsorluk yapmış ve 1400 kişi kapasiteli meclis binası, aslına zarar verilmeden, olabilecek en iyi şekilde restore edilmiştir.
Meclis binasının hemen arkasındaki tiyatro binası da kumlardan temizlenmiş ve restorasyon çalışmaları başlamış. Limanı agoraya bağlayan Likya’nın en iyi korunmuş 12.6 mt genişlikteki ana caddesi de burada bulunuyor. Caddenin son tarafı hala sular altında. Üzerinde tekerlek izleri olmadığından trafiğe kapalı bir bulvar olduğu düşünülüyormuş. Altında tabi ki mükemmel bir kanalizasyon sistemi bulunuyor, ve kent içi ulaşım bu caddeye bağlı diğer cadde ve sokaklarla sağlanıyormuş. Likya yol kılavuz anıtı da bu caddeyle bağlantılı kavşağa dikiliymiş.
Patara’nın simgesi olan Mettius Modestus Takı kara yönündeki karşılayıcı konumuyla kente girişi temsil etmektedir. Üzerinde “Likya Ulusu’nun Başkenti Patara Halkı” yazısı bulunmaktadır.
Kalıntıları günümüze ulaşan dünyanın en eski feneri de gene Patara’da bulunmuştur. Her ne kadar İskenderiye feneri’nin en eski olduğu söylense de geriye bir tek taş bile kalmadığından, Patara deniz feneri şu anda en eski olma özelliğini koruyor.
Patara’nın tek bazilikası da Likya birliğinin en büyüklerinden biridir. Arka arkaya uzanan naos, narteks ve atrium bölümleriyle 61 mt uzunluk ve 32 mt genişliktedir. Piskoposluk merkezi Patara’nın Piskoposluk sarayı da bu bazilikanın güneybatısındadır.
Bir kısmı bugün yapılan modern yol altında kalan seramik fırınlarını da gezmeyi unutmamak lazım. 5 adet fırından oluşan bu alan MS 3. ve 6. yy lar arasında kullanılmıştır. Her biri farklı büyüklüklerde çömlekleri pişirmek için tasarlanmış olduğundan, seri üretim amaçlı kullanıldığı düşünülmektedir. İşlevlerini yitirdiklerinde yanlarına daha büyük tek bir fırın yapılmış ve amfora, kiremit ve tuğla pişirmek için kullanılmışdır.
Kaynak kilisesi, Tepecik mezarlığı (nekropolis), su sarnıcı, sekizgen havuz ve daha pek çok yeri görmek ve muhteşem plajında vakit geçirip zaman uygunsa Carettalarla yüzebilmek için Patara gezisine uzun zaman ayırmak gerekiyor.