Phaselis
Antalya’dan Kemer’e doğru giderken sol tarafa doğru giden yol, yemyeşil ormanla turkuaz suların buluştuğu Phaselis’e götürür sizi. Antik kentin büyük kısmı ormanın içine saklanmış, ağaçların arasında yürürken karşınıza aniden çıkıveriyor kalıntılar. Phaselis’in üç limanı varmış o muhteşem günlerinde. Arkasındaki sık ormanlardan getirilen kerestelerin, civarda yetişen zambak ve güllerden elde edilen güzel kokulu yağların ve daha pek çok ticari malın telaşeli bir şekilde gemilere yüklendiği, kim bilir ne savaşların yaşandığı, korsan saldırılarına uğrayan bu limanlar şimdi bunlar hiç yaşanmamış gibi ziyarete gelenleri bekliyor uslu uslu.Bütün ünlü kentlerin kuruluş hikayeleri, efsanenin nerede bitip tarihin nerede başladığı belli olmayan, mitolojik hikayelerle süslenmiştir. Mitoloji ve tarih bir defa birbirine karıştımı artık ayırmak neredeyse imkansız hale gelir. Phaselis’in için de aynıdır durum. Bölgede Solymos sakinlerinin ikamet ettiği MÖ.691 yıllarında kolonistlerden bir grup yarımadayı beğenir. Orada hayvanlarını otlatan çobandan burayı kendilerine satmalarını isterler. Karşılığında balık mı, arpa ekmeği mi istersin diye sorarlar. Çoban balığı tercih edince de yarımada da Lydia Krallığı’na bağlı Phaselis’in ilk temelleri atılır.
MÖ. 6. yy ortalarında kendi sikkelerini de basacak kadar büyüyen kent, Pers Kralı Kyros’un Lydia Krallığı’na son verip tüm Küçük Asya’yı ele geçirmesinin ardından Pers egemenliğine geçer. Sadakatinden dolayı Satrap Mausollos’a hediye olarak verilen kent, MÖ.333 yılının tahminen şubat ayında kendi isteğiyle kapılarını Büyük İskender’e açar ve yaklaşık bir ay kadar misafir eder onu. İskender’in ölümünden sonra defalarca el değiştiren, Olympos‘la beraber korsanların saldırısına uğrayan kent, MÖ. 77 de Roma egemenliğine, MÖ 46 yılından itibaren de Likya birliğine katıldı. Ondan sonra yaklaşık 300 yıl sürecek bolluk ve refah dönemi başladı Phaselis için. Roma egemenliğinde olan bitin kentler gibi eskiler onarılırken, yeni görkemli binalar eklendi kente.
MS.3. yy sonları ve 4. yy başlarında tekrar korsan akınları başladı kente ve Phaselis çöküş sürecine girdi. Arkasındaki gölün kuruyarak bataklık halini almasıyla sıtma salgını ve yaban arısı istilalarının çoğalması, yakınındaki Antalya ve Alanya limanlarının önem kazanmasıyla iyice küçüldü. Kentteki binaların taşları Attaleia’nın inşaasında kullanılmak üzere gemilere yüklenip taşındı.
1158’de Selçuklular tarafından fethedilen kent 1811-1812 yılında İngiliz Kraliyet Donanması adına araştırma çalışmaları yapan Kaptan F. Beaufort tarafından yeniden keşfedilişine kadar tarih sahnesinden silindi.
Günümüze gelen kalıntıların çoğu Roma dönemine aittir ve onlar da genel olarak kuzey güney limanlarını birleştiren ana caddenin iki kenarına sıralanmıştır. Cadde, agora ile tiyatro arasında genişleyerek tiyatro ve akropolise de ulaşımı sağlayan küçük bir meydan oluşturur.
Kentin günümüze kadar gelen en görkemli binaları, Tahtalı dağından tatlı suyu kente getirmek için yapılan su kemerleri ve bu kemerlerden gelen suyun depolanıp bütün şehre borularla dağıtıldığı aküdük (aquaductus ) dür. Küçük ve büyük hamam kalıntıları da, Roma döneminde yapılan hamamların ısıtma sistemlerinin nasıl olduğuna dair bize ipuçları verecek kadar sağlam bir şekilde günümüze ulaşmıştır.
Kuzey limanın üst tarafı nekropol yani mezarlık alanıdır. Kazıları başlamamış büyük bir tapınağın da varlığından söz edilir. Üç agorası, bazilikası, tiyatrosu ve zamanınız varsa bataklığın arkasındaki yerleşim yeri kalıntıları ve tabi mevsiminde giderseniz yorulunca kendinizi atabileceğiniz berrak sularıyla kesinlikle görülmesi gereken bir yer Phaselis.