Sakın karavan almayın !! (Bir yılbaşı gezisi)
Aman dostlar siz siz olun sakın ha karavan almayın! İnsan evinin yolunu kaybediyor, günlerce bulamıyor 🙂
Şaka bir yana iyi ki karavan olayına girmişiz, kendimiz için yaptığımız en iyi şeylerden biri (her ne kadar yapım aşamalarında sizlerle paylaştığımız üzere üzülsek de) Homy’yi yaptırmak oldu. Mesela 2017’yi sonlandırıp 2018’e adım atmaya hazırlandığımız son günlerde, ne yapsak diye düşünüp sosyal medyada gezinirken, İzmir Kamp Karavan Derneği‘nin Kozak Yaylasında bir etkinlik düzenlediğini hatırladık. Köpeğimiz Şerlok’un ameliyatı nedeniyle daha önce gidemeyiz diye düşünmüştük ama bizim ufaklık hesaplanandan daha hızlı iyileştiğinden hadi gidelim dedik. Ama 30 Aralık gecesiydi ve onlar gündüz yola çıkmışlardı bile. Telefonunu bulup aradık Sayın Atilla Savaşçı başkanı ama telefonu çekmiyordu.
“Aman hadi çıkalım bir yer bulup sıkışırız” dedik ve hazırlanmaya başladık. Halûk “fazla bir şey alma, bir gece kalıp döneceğiz” dese de, ben hava durumundan emin olmadığımdan yanımıza yedek kıyafetler de aldım. Şerlok için de 3-4 günlük mama koydum ne olur ne olmaz belki aç bir cana rastlarız diye.
Yolda bir markette durup içme suyu ve gece için pratik yapılacak bir şeyler, meyve, kuruyemiş ve abur cubur takviyesi de yapıp yola koyulduk. Yolumuz yaklaşık 130 km. Yılın son gününün tadını çıkararak ve yeni karavan severlerle tanışmanın da heyecanını yaşayarak Bergama’ya vardık. Bergama birkaç gün kalınıp, ince ince gezilmesi gereken tarihi bir ilçe. Bu nedenle tekrar gelmek üzere, şimdi hiç içine girmeden yayla yoluna saptık.
Kozak Yaylası gözünüzün alabildiğince fıstık çamlarıyla kaplı bir bölge. Yaklaşık beş milyon fıstık çamı varmış. Fıstıkların toplanmasından satışa hazır hale gelene kadar geçen süreç çok zahmetli olduğundan, satış fiyatları da oldukça yüksek oluyormuş.
Yemyeşil çamların arasından piknik alanına vardık. Bir gün önce yağan yağmur sebebiyle karavanların durduğu alana çıkmak biraz zorlasa da başardık. Dün gelenlerden bazıları çıkamamış, traktörle çekmek zorunda kalmışlar. Alanda bizimle birlikte ikisi çekme karavan olmak üzere 40 kadar karavan vardı. Ortada kocaman bir ateş yanıyor. Biz hepsini ilk defa görsek de, blog ve sosyal medya nedeniyle aralarında bizi tanıyanlar da vardı. Sanki yıllardır görmediğimiz arkadaşlarımızla tekrar karşılaşmışız gibi sıcak bir ortama girdik.
Hemen kahvelerimizi yapıp ateş başı sohbetine dâhil olduk biz de. Ama biz ilk defa böyle bir etkinliğe katıldığımızdan çok hazırlıksız yakalandık. Diğer arkadaşlar ön hazırlık yapmışlar, birkaç masayı birleştirip evden getirdiklerini ortaya koyup bir çay sofrası bile hazırladılar. Keza akşam da aynı şey oldu. İsteyenin mekânda yemek yiyeceği, isteyenin kendi yiyeceklerini yiyebileceği bir ortam vardı. Herkes önceden tanışıp dostlukları ilerlettiğinden ortak hazırlıklar yapılmış, sofralar kurulmuştu.
Biz yemeğimizi karavanımızda yedik, Homy’i yılbaşı ışıklarıyla süsledik ve olayın eğlence ve ateş başı kısmına katıldık. Çok eğlenceliydi. Dernek bir de çekiliş düzenlemiş, karavanda lazım olabilecek ufak tefek hediyelerin dağıtıldığı bu çekilişte bizim payımıza da karavanda kullanabileceğimiz küçük kaplar düştü. Teşekkürler başkan!! Kullandıkça sizi anacağız 🙂 Bu kadar İzmirli bir araya gelinir de İzmir marşı söylenmez mi hiç??
Başka gezi bloggerları, blogger olma niyetlileri ve diğer karavancı arkadaşlarla yapılan uzuuuun ateş başı sohbetleri, arada içeriden gelen müziğin sesine ayak uydurmalardan sonra istemeyerek de olsa gözler kapanmaya, ateş de ferini yitirmeye başlayınca karavanların yolu göründü hepimize.
Sabah kahvaltısı hep beraber yapıldı. Toplu fotoğraf çekimleri sonrası, biraz daha sohbet ve muhabbet ve artık herkes dönüş yoluna başladı teker teker. Biz de biraz çevre keşfi yapıp, ağaç kovuklarında fotoğraflar çektik ve yola çıktık.
Eve dönmeden önce 4 km yukarıdaki Zirve Cafe nasıl bir yermiş bakalım da öyle dönelim diye düşündük. İşte bu her şeyin başlangıcı oldu. Tam tepeye yollanmıştık ki yolda Gömeç 36 km diye bir tabela gördük. Biz oradan işin %90’ı bittiği halde 3 yıldır bir türlü tamamlanamayan bir devre mülk almıştık, yakınmış hadi gidip bakalım dedik. Ama nasıl güzel bir karar vermişiz. O yol yeşil bulutlar gibi önümüze serilen fıstık çamı ormanının içinden geçiyormuş meğerse. Görünen o ki fıstık çamları yaklaşık hep aynı boyda oluyor. İnanılmaz bir görüntüyle nereye bakacağımızı şaşırıp fotoğraf bile çekmeyi unutarak yol aldık. Gömeç’te Halûk’un Burhaniye’de oturan kuzenleriyle konuştuk, ev almışlar evlerini taşımışlar, son kolileri az önce getirdik dediler. Hadi hem destek olalım hem onları görelim dedik ve ev taşıyanın mutfağı daha hazır değildir diyerek bir şeyler alıp yanlarına gittik. Niyet çayımızı içip eve dönmek tabi ki 🙂
Ama nasıl güzel bir sohbetin içine girdik, bir de baktık saat 22.00 olmuş. Bari bu gece de burada kalalım dedik, onların evde kalın ısrarlarına rağmen biz kendi Homy’mize geçip ısıtıcımızı da çalıştırıp kapılarının önünde uyuduk. Sabah işe giderlerken “inanmıyorum, biz üşüdünüz sanmıştık sizin ev bizimkinden sıcak” nidalarıyla vedalaştık onlarla ve sahilde önce kahvaltı sonra da yürüyüş yaptık.
Tam eve dönecektik ki!!! Gömeç’ten bizi takip eden Recep Bey ve eşi Yasemin Hanım’dan kahve eşliğinde tanışma teklifi geldi. Aslında evlerine de davet ettiler ama biz o kadar rahatsızlık vermek istemedik. Nasıl güzel insanlar anlatamam. Sanırım onlar da yakında gezilere başlayacaklar, çünkü çok istekliler ama o eşiği atlamaya cesaretleri yok henüz.
Onlardan da ayrılınca tamam dedik dönüyoruz artık. Ayvalık yakınından geçerken karnımız acıkmıştı birer ayvalık tostu yesek ama yol üstünde mi yoksa içeride mi derken, kocam kırıverdi direksiyonu Ayvalık’a doğru “sen şimdi tahinli kurabiye falan da almak istersin” diye. Aslında hem nasıl isterim de ah şu kilolar olmasa.
Neyse çarşı içinde yürüyelim, tarihi Güler pastanesinden meşhur tahinli kurabiyelerinden, hemen yanındaki simitçinin haşhaşlı simidinden alalım bari gelmişken derken bir balık kokusu geldi burnuma. Halûk çok hevesli olmasa da benim için girdik oraya. “Abla geçen seneden kalan balığım yok, hepsi taze” esprisine dayanamayıp çıtır çıtır hamsilerimizi yedik.
Dönerken Sarımsaklı bu mevsimde nasıl görünüyor oradan geçelim dedik ve muhteşem gün batımı manzarası cezbetti bizi. Sadece bize kalmış kocaman plajda yürüyüş yaptık. Şerlok’u da dikkatini dağıtacak kedi ve başka köpekler olmayınca, koşup ayağını incitemez diye tasmasız bıraktık biraz rahatlasın diye. Çaydı, kahveydi derken geceyi burada geçirmeye karar verdik. Ama gece nasıl bir rüzgâr ve fırtına vardı anlatamam. Homy sabaha kadar sallandı sağa sola, onunla birlikte biz de tabi ki. Sabah yağmur devam etmese kim bilir bu gece nerede konaklardık ama evin yolunu bulma vakti gelmişti artık.