Termessos – Büyük İskender’e Dur diyen Şehir
Termessos, Antalya’nın 30 kilometre kuzeybatısında, Korkuteli yolu üzerinde, deniz seviyesinden ortalama 1050 mt yükseklikte, Güllük Dağı’nın güneybatısında doğal bir platform üzerine kurulmuş, Türkiye’nin en iyi korunmuş antik kentidir. Şehir sık çam ormanlarıyla sınırlanmış ve soyu tükenmekte olan pekçok hayvan ve bitki türüne ev sahipliği yaptığından, kendi adıyla anılan bir milli park kapsamına alınmıştır.
Termessos’un adı tarihte ilk MÖ.333 yılında Büyük İskender ile anılmaktadır. Pamphylia’dan Frigya’ya geçmek isteyen İskender büyük ihtimal Perge’de ki düşmanlarının yanlış yönlendirmesiyle, daha alçak geçitler olmasına rağmen buradan geçmek istemiş, ancak Termessos’un savunmasını aşamamıştır. Termessos’u ele geçirememenin acısını Sagalassos’dan çıkarmıştır.
Termessos, kazıları henüz başlamadığından ve diğer şehirlerle de fazla bağlantısı bulunmadığından hala tarihteki gizemini koruyan bir kent. Likya birliğiyle bilinmeyen bir sebepten savaş halinde olan, Büyük İskender’e kafa tutmasından sadece 40 yıl sonre nedendir bilinmez Mısır egemenliğini kabul eden, daha sonra Roma İmparatorluğu ile de ilişkilerini iyi tutan ve Roma tarafından tam bağımsızlığı kabul edilen esrarengiz bir şehir Termessos. Bizans dönemi ve sonraki dönemleri hakkında da yazılı hiç bir belge bulunamamış. Halk büyük ihtimalle depremlerle yıkılan kenti terk etmiş ve bir daha da yerleşim görmemiş. Torosların tepesinde ve ağaçların arasında saklanarak en iyi korunmuş antik kent olarak günümüze ulaşmış.
Termessos Milli Park kapısından geçtikten sonra antik şehre ulaşmak içi hala kıvrıla büküle tırmanan asfalt yoldan 9 km ilerlemeniz gerekiyor. Sonra vardığınız park yerinde gördüğünüz kalıntılar ne yazık ki sadece nekropol ve su sarnıçlarından birkaçı ve Hadrian Tapınağı. Gerçek şehri görmek için artık biraz da yaya olarak devam etmeniz gerekiyor yola. Sıcak havada gittiyseniz yanınıza su almayı unutmayın ve ayakkabılarınızın da sağlam olmasına dikkat edin deriz biz. Çünkü depremler nedeniyle yıkılan kentin duvar blokları heryerde ve yakından görmek istediğiniz yerler için biraz onların üzerlerinden hoplayıp zıplamanız gerekiyor.
Yukarı doğru tırmanırken ilk önce Büyük İskender’i durdurmayı başaran surlar hoşgeldiniz diyor bize. Oh be geldik diyoruz ama neredeee !! Yol devam ediyor hala. Yol üstünde atık suların şehrin dışına taşındığı tünelleri görüyor ve o devrin altyapısına birkez daha hayran kalıyoruz. Sonra gymnasium, hamam ve o zamanların alışveriş merkezi sütunlu cadde çıkıyor karşımıza. Onların da arkasında Termessos Ovası’nın en görkemli yapısı tiyatro bulunuyor. Sırtını dağa yaslamış, bir tarafı uçurum, o zamanın teknolojisiyle öyle bir yapılmış ki, şehri yerle bir eden depremlere konumuna rağmen direnmiş. Arkasında göz alıcı bir manzara var. Arkasında meclis binası da zamana direnen ve çatı yüksekliğine kadar kendini korumayı başaran binalardan.
Agoranın doğusundaki düzlükte birbirlerine geçen yapılarıyla yağmur sularının biriktiği, ve şehrin su ihtiyacını karşılayan bu yüksekliğe yapılan benzersiz büyüklükte 5 su sarnıcı bulunuyor. Üzerleri ziyaretçilerin ve belki de yaban hayvanlarının düşmemesi için demir tellerle kapatılmışlar.
Antik kentin üst tarafında kaya mezarları ve General Alcetas için yapılan anıt mezar var. Çıktığınız yoldan geri dönmek istemezseniz diğer taraftan da inenleri gördük biz. Ama kapanışa çok az kaldığından ve içeride mahsur kalmak istemediğimizden şansımızı zorlamadan bildiğimiz yoldan dönelim dedik.
Biz sadece yarım gün ayırmıştık ama, keşke daha fazla zamanımız olsaydı dedik. Antik kentleri ve tarihi seviyorsanız en az bir gününüzü Termessos’a ayırmalısınız.