Priene – Antik Çağın Adalet Şehri
Aydın’ın Söke ilçesi, Güllübahçe beldesinin çok yakınında olan Priene Antik kenti, tarihteki bilinen ilk planlı yerleşim yapısına sahip şehirdir. İlk kent yerleşiminin MÖ. 10 yy civarında Yunanistan’dan gelen koloniciler tarafından, şu anda kent kalıntılarının bulunduğu yerin daha gerisinde kurulduğu sanılmaktadır.
Ancak Maiandros’un (Menderes Nehri) sürekli Alüvyon taşıyarak yüzyıllar içerisinde limanı kapatması nedeniyle kent zaman içerisinde yer değiştirmek zorunda kalmıştır.
Alüvyonlar zaman içerisinde öylesine doldurmuş ki limanı, büyük savaşlara sahne olan Lade adası ortada bir tepe, zamanında liman olan bir bölüm ise Bafa gölü haline gelmiş. Şu anda Karina gölü diye adlandırılan girinti ise pek uzun sürmeden gerçekten göl haline gelecek gibi görünüyor.
Eski kentler Maiandros’un çamurları altında kaldığından günümüze hiç bir kalıntı ulaşamamıştır.
Priene konumundan dolayı tarih boyunca hep göz önünde bir kent olmuştur. Defalarca saldırılara uğramış, istila edilmiş, el değiştirmiş ama öneminden dolayı hep yeniden inşa edilmiştir. MÖ 630 da Kimmerler şehri yıkmış, daha sonra Lidyalıların ve MÖ 547 de de Perslerin egemenliğine geçmiş. MÖ 495 yılında artık kendini iyice toparlayan kent, Lade açıklarında Perslere karşı yapılan başkaldırıya 12 gemiyle katılmayı başarmıştır.
MÖ. 4.yy da kent doğal sebeplerden eski yerleşimi tamamen bırakarak şu andaki kalıntıların bulunduğu yere taşınmış. Yeni yerleşim, yolların birbirini dik açıyla kestiği, kavşak arası mesafelerin eşit olduğu, kentin 80 eşit parçaya bölündüğü ızgara sistemli kent yerleşim planının öncüsü olmuştur.
Bu yeni şehrin kuruluşu Büyük İskender dönemine denk geldiği için, buraya uğrayan genç İskender Athena tapınağının yapımına yardım etmiş bunun karşılığında da tapınağın ithaf hakkı kendisine verilmiştir. Bunu, şimdi British Museum’da olan, tapınak duvarı yazıtındaki ithaf yazısından anlıyoruz.
Daha sonra Roma egemenliğine giren kent zamanla limanın iyice kullanılamaz hale gelmesiyle önemini yitirmiştir. Priene nedendir bilinmez, Romalıların büyük binalarından nasibini alamadığı için günümüze ulaşan en sağlam Hellenistik kent örneği olarak kalmıştır.
Roma imparatorluğunun MS. 395 de ikiye ayrılmasından sonra kent Bizans hakimiyetinde kaldı. Bir süre de piskoposluk merkezi olarak kullanıldıktan sonra 12. yy da tamamen terkedildi.
Priene şehrinin bu kadar önemli olmasının iki nedeni daha vardı.
Birinci neden antik çağın yedi bilgesinden biri olan Bias‘ı yetiştirmesiydi. Bias adaleti herşeyden üstün tutan, dönemin yasalarını derleyen ve hayatı boyunca mutluluğun yollarını anlatmaya çalışmış olan bir bilgedir. Hatta Bias döneminde başlayan “Adalet istiyorsan Priene’ye git” sözü uzun yıllar kullanılmıştır. Bir o kadar da mütevazi olan Bias kendisine bilgelik nişanı olarak verilen üç ayaklı sehpayı “Bilgelik tanrılara yakışan bir ünvandır. Onu hakeden Apollon’dur, ben bir ölümlü olarak adaletli bir adam olarak anılmak isterim” diyerek geri çevirmiştir.
İkinci neden ise 12 İyon kentinin ekonomik ve politik birlik için kurdukları Panionion‘un kutsal toplanma yerinin Priene olmasıdır. Miletos, Myus, Priene, Efes, Kolophon, Teos, Lebedos, Erythrai, Klazomenai, Phokaia, Samos, Chios şehirlerinden oluşan bu birlik, kurulduğu ilk günden itibaren İyon kentlerinin gelişmesini sağlamakla kalmamış, aynı zamanda dünya tarihinin en parlak kültürlerinden birini yaratmış ve politik birleşmelerini de sağlayarak, yerleşme bölgelerini ve etki alanlarını da genişletmiştir.
Kent yerleşimi ve binalar
Priene antik kentinin en önemli yapılarından birisi Athena Polias Tapınağı’dır. Dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen Halikarnas Mozolesi’nin de mimarı olan Mimar Pytheos tarafından inşa edilmiştir.
6 x 11 sütunla inşa edilen tapınak şehrin en güzel konumundadır. 1868-69 yıllarında İngiliz kazı ekipleri tapınak duvarlarının bir insan boyu kadar korunduğunu söylemişlerse de, yeni bina yapmak için taşları alan köylülerden geriye sadece temeller kalmıştır. İngiliz kazı ekipleri ayrıca tarihi kent içindeki değerli taşınabilir herşeyi talan edip götürmüşlerdir.
5 sütunu hala ayakta olan tapınağın, sağlam olduğu zamanlarda nasıl muhteşem bir görüntüsü olduğunu hayal etmek çok da zor değil. Şu anda alüvyonlarla verimli bir ova haline gelen manzaranın zamanında gemiler ve balıkçılarla dolu engin bir denize baktığını da düşünürsek, tapınağın konumu ve etkileyiciliği daha rahat anlaşılır.
Şehrin merkezinde kenarında dükkanların sıralandığı agora yer alır. Sütunlu galerilerle çevrili bu alanın her iki kenarında dükkanlar yer alır.
Priene tiyatrosu 6500 kişilik kapasitesiyle günümüze ulaşmış en sağlam Hellenistik tiyatro yapısıdır. 6000 kişilik şehir için 6500 kişi kapasiteli tiyatronun olması, şehrin ticari açıdan ne kadar önemli olduğunu ve sürekli gelen gemi ve yolcularının olduğunu gösteriyor.
Tiyatrolar o dönemde, şenliklerin yapıldığı, tanrıları yücelten oyunların oynanıp, adakların sunulduğu ve ayrıca halk toplantılarının yapıldığı alanlardı.
Tiyatronun orkestra ve sahne alanı yanda görülen büyüklükte ve üstelik iki katlıymış.
Tiyatronun güneyinde kutsal stoa, onun da arkasında meclis toplantılarının yapıldığı bluterion yer alıyor.
Bluterion 640 kişilik kapasitesiyle günümüz meclislerini bile şaşırtacak durumda.
Kent yıllar içinde çok fazla el değiştirdiğinden farklı ihtiyaçlara göre çeşitli tapınaklar yapılmıştır. Zeus tapınağı, Demeter ve Kore tapınakları, Kybele, Asklepios ve Mısır tanrıları kutsal alanları bunlardan en iyi durumda olanlarıdır.
Priene’deki en büyük Roma yapısı, uzunluğu 45 mt den fazla olan hamam kompleksidir.
Kentin iki gymnasiumundan birinin kalıntıları bu hamamın inşaatı için kullanılmıştır.
Kentin konutları ise güney yamaçta teraslar şeklinde bulunuyor, bu da hem kış güneşinden faydalanmalarını, hem de birbirlerinin önünü kapatmamalarını sağlıyormuş..
Bu tarihi binaların ucunda duran duvarı andıran oluşum ise , Alman arkeologların 6 ayda yarattığı bir suni tepecik aslında.
Kazılar sırasında burada fazla bir kalıntı olmadığını düşünen Arkeologlar, tiyatrodan çıkan kalıntılar için buraya kadar uzanan bir dekovil hattı kurmuşlar ve çıkan molozları vagonlarla taşıyarak buradan deltaya doğru dökmüşler. Molozlar burada bir duvar şeklinde tepe meydana getirmişler.
Bu tepeden Menderes Deltası ve geriye döndüğünüzde bütün Priene görülebiliyor. Ancak sanılanın aksine altı boş değil, hem batı kapısı caddesinin bir kısmı, hem de yapı parsellerinin bir kısmı bu tepenin altında kalmış.
Şehrin rekonstrüksiyonu 1986 yılında Hoepfner ve Scwandner tarafından hazırlanmıştır. Böylece kentteki yapıların konumları, tapınak, agora ve alt kısımdaki gymnasion çok daha rahat görülebilmektedir.