Kaunos – Anadolu İnsanının Antik Kenti
Kaunos – Kbid
Kaunos, Dalyan Çayı’nın sağ tarafında, Dalyan kasabasının karşı kıyısında, Kaya Mezarları ile yanyana, Çandır Köyü sınırları içinde bir antik kent. Burası da çoğu antik kent gibi bir limanın üst tarafına kurulmuş ancak zaman içerisinde alüvyonlarla limanın dolması sonucu önemini yitirmiş bir yer.
Güney Batı Anadolu MÖ. 296 veya 297 de olan büyük Rodos depremiyle yerle bir olmuş, bu arada Dalaman Çayı’nın da yatağı değişmiştir. Bu değişiklik çayın getirdiği alüvyonların yönünü değiştirip , limanda biriktirmeye başlarken limanı doldurmuş, ama aynı zamanda muhteşem bir doğa olayına da sebep olmuştur.
Dalaman Çayı eski yatağından akmayınca kumların sürüklenmesi tersine dönmüş, dalgalar kumları kıyıya doğru sürüklemeye başlamış. Ama kıyıya yakın kayalıklar dalgaların hızını kesince yıllar içinde altın sarısı kumlar kayalıkların önünde birikmiş ve İztuzu Plajı’nı oluşturmuş. Tabi ki beraberinde de Carettalar için harika bir yumurtlama alanı.
Çayın doldurduğu limanın bataklık haline gelmesi tabi ki beraberinde sivrisinekleri ve sıtma hastalıklarını da getirmiştir. Hellenistik çağın Arp ustası Stratikonos sokaklarda gördüğü yeşil benizli insanlardan sonra Kaunos için “insanların ömrü de yapraklarınkine denkti” diye not düşmüştür. Sıtma bu bölge için 1940 lara kadar binlerce yıl dert olmuştur.
Sivrisinek sorununa hala çare bulunamasa da sıtma hastalığının kökü o yıllarda kazınmış. Ama belki de bu sebepten, 1842 yılında İngiliz arkeolog Hoskyn tarafından yeri belirlenmesine rağmen, diğer antik şehirler gibi talan edilmemiş.
Heredot yazılarında “…İonya’ya başeğdiren Harpagos, Karyalılar, Kaunoslular ve Likyalılar üzerine yürüdü…” der. Bu bize Kaunos’un Karya ve Likya’dan bağımsız, onlar gibi kendine bağlı köyleri ve şehirleri olan bir uygarlık olduğunu gösterir.
Kaunoslular Girit’ten geldiklerini söyleseler de, dilleri, adet ve gelenekleri ve kendilerine özel tanrıları ile komşularından ayrılmakta ve Anadolu’nun diğer halklarına benzerlik göstermektedirler. Ayrıca MÖ.4. yy sonlarına kadar Kbid olan ismi de kenti kuranların Anadolu insanı olduğunu göstermektedir. O dönemden sonra Helenler tarafından kolonize edilen kentin, bütün Anadolu antik kentlerinde olduğu gibi adı değiştirilmiştir.
Kaunos kazıları 1966 yılında Baki Öğün başkanlığında bir Türk ekibiyle başlamış, 2001 yılında onun vefatından beri de Cengiz Işık tarafından devam ettirilmektedir.
İlk kuruluş yıllarına ait tarihsel bilgilere henüz ulaşılamasa da kuruluşunun MÖ. 10 yy a dayandığı tahmin ediliyor. Kaunos adı ilk olarak MÖ.546 yılındaki Pers Savaşıyla alakalı belgelerde geçmektedir. Bu savaştan sonra bir dönem Karya egemenliğinde kalan kent, geç antik dönemden başlayarak Orta Çağın içlerine kadar Doğu Roma ve Likya egemenliğinde kalmış. Limanın dolduğu zamanlarda bile Dalaman Çayı Ticari gemilerin geçişine izin verdiği sürece burada hayat devam etmiş. Daha sonra Türk boyları tarafından ele geçirilen kent 15. yy daki büyük sıtma salgınından sonra tamamen terk edilmiş.
Kaunos’un da heryerde olduğu gibi bir efsanesi var. Apollon’un oğlu kral Miletos’un biri kız biri oğlan ikizleri olur. Erkeğe Kaunos, kıza Byblis adı verilir. Çocuklar büyüdüklerinde Byblis kardeşine aşık olur. Kaunos’a aşkını anlatan bir mektup yazar. Kaunos bu duruma çok öfkelenir ve kendisini sevenlerle birlikte babasının ülkesinden ayrılarak bu bölgede kendi adıyla anılacak Kaunos‘u kurar. Byblis ise üzüntüsünden yüksek bir kayaya çıkarak kendisini aşağı atar. Ama su perileri Nympheler Byblis’e acıyarak onu Dalyan Çayı’na dönüştürler. Byplisin göz yaşları yıllardır burada çağlar durur.
Ulaşım
Kaunos’a dört şekilde ulaşılabiliyor.
Birincisi Dalyan’dan teknelerle karşıya geçip 10 dk lık bir yürüyüşle üst girişe çıkarsınız.
İkincisi gene teknelerle arkeologlar evinin yakınına geçip 5 dk lık bir yürüyüşle gene üst girişe ulaşılabilir.
Üçüncü olarak Tekne ile direkt Kaunos alt giriş iskelesine geçilebilir.
Dördüncü ve son olarak da Marmaris Fethiye yolundan, Dalyan tabelasına doğru dönüp, göl kenarından feribot tabelalarını izleyip kendi aracınızla üst girişe gelebilirsiniz. Feribot deyince büyük birşey sanmayın, sadece tek araç alan Dalyan Çandır arasında çalışan tekneler bunlar.
Tarihi Kalıntılar
Kaunos kurulduğu zamanlarda Güney Liman ve İç Liman olarak iki limana sahipmiş. Güney liman Helenistik dönem sonunda tamamen dolarak karalaşmış. İlk zamanlarda gerektiğinde koruma amaçlı zincirle kapatılarak geçişi engellenebilen İç Liman ise son zamanlara kadar kullanılmaya devam etmiştir. Şimdi de orada Sülüklü Göl bulunmaktadır.
Kaunos hala kazıları devam eden, bu nedenle de her yıl büyüyen bir antik şehir. İlk girişte Palaestra Terası karşılıyor sizi. Bir kenarında Roma hamam binası diğer tarafında ölçüm binası, ortasında da Kubbeli Kilise bulunuyor.
Yapılan sondaj çalışmalarında, bu düzlüğün altında Arkaik döneme kadar giden kalıntıların olduğu saptanmış. En alt seviyedeki kalıntılar bu düzlüğün MÖ.600’lü yıllarda kullanılmış olduğunu gösteriyormuş.
Bu antik şehirde bizi en çok üzen, Kasım ayında gitmemizden dolayı nasılsa turist gelmez diye kentin tamamen korumasız bırakılmasıydı. Bu güzel mozaikler üzerleri kapatılmadan öylece açıkta bırakılmışlardı. Bekçi de yoktu etrafta. Urfa ve Antep bölgesinde mozaiklerin tarihi eser kaçakçıları tarafından nasıl çalındıklarını duyduktan sonra, bunların hala duruyor olmasını, Kaunos’un koruyucu meleklerine yorduk.
Palestra terasının gerisinde bulunan Roma hamamı, imparatorluk döneminin en iyi korunmuş hamamlarından biriymiş. Soğukluk, sıcaklık, ılıklık, dinlenme odası ve iki adet eğitim salonuyla oldukça büyük bir yapı, ama kapalı olduğundan ancak dışarıdan bakabildik.
Antik limandan başlayıp, Balıklı dağın zirvesine kadar uzanan kent surlarının nasıl yapıldığı ise günümüz için hala muamma diyor arkeologlar. Çünkü bazı noktalarda genişliği 4 mt yi bulan surlar, taşların yontularak birbirinin içine geçirilmesiyle harçsız olarak yapılmış. Surların olduğu bölgeler çalışması zor sarp yerler, kullanılan taşlar çok büyük olduğundan, o günkü şartlarda nasıl taşınıp nasıl üstüste konulabildiği hala çözülememiş.
Palaestra’nın aşağısında bulunan 5000 kişi kapasiteli tiyatro, Anadolu geleneğine uygun olarak güneybatıya dönük olarak yapılmıştır. Palaestra tarafından düzayak girilen oturma bölümlerine alttan merdivenlerle ulaşılmaktadır. İki katlı bir sahne binası ve orkestra bölümü vardır
Aynı şekilde ne olduğu tam olarak anlaşılamayan başka bir bina ise gene Palaestra üzerindeki yuvarlak binadır.
Üç basamaklı, kullanılan blokların özenle işlendiği ve kenet ve dübellerle birbirine bağlandığı bir yapıdır bu. Ancak temelleri çok sağlam olmadığından üstünde başka bir bina olması da mümkün değilmiş.
Ayrıca bu blokların üzerine ince yiv çizgileriyle, 16 dilime ayrılmış üç daire ve radial çizgilerin daireyi kestiği noktalardan geçen teğetler kazınmış. Bu nedenle bunun Augustus dönemi mimarlarından Vitruv’un bahsettiği ölçüm istasyonlarından olduğu düşünülüyor. Ayrıca binanın yapılması için seçilen bu noktadan kente su taşıyan kanallar dahil heryer görülebiliyor.
Palaestra’nın tam ortasında Hristiyanlığın ilk dönemlerinde inşa edilmiş, Anadolu’nun en iyi korunmuş örneklerinden biri olan Kubbeli Kilise bulunuyor.
Aşağıya göle doğru inerken karşınıza başka bir düzlük ve başka bir yuvarlak yapı çıkıyor. Burası Tapınak terası.
Yaklaşık yandaki gibi bir görüntüsü varmış. Zeus Seteros’a adanmış bir tapınak burası. Merkezdeki tabanın 6.5 mt aşağısında 3.5 mt yükseklikte piramidal bir taş duruyormuş. Bu Baitylos denen Kaunos’un baş tanrısı, kral tanrı Basileus Kaunios’un resimsiz amblemi olan ve Kaunos sikkelerinde de görülen bir sembolmüş.
Tapınak terasının önünden geçen düzgün taşlarla döşenmiş yol kıvrılarak aşağıya anıtsal çeşmeye iniyor. Bu yolun sağ tarafında kazısı yeni yapılan, uydu görüntülerinde bile hala toprak alan olarak görülen bir yer var.
Tabi ki kazılar yeni olduğundan açıklama da yok. Giriş de paravanlarla kapatılmış. Ama ben çok merak ettim içeride ne var ve tırmandım toprak alanlara paravanların kenarından ve bu muhteşem görüntüyle karşılaştım. Altta devasa blok taşlarla yapılmış belki bir merdivenli yol, yanlarında kimbilir ne amaçla kullanılmış binaların kocaman taş blokları görünüyor. Üzerine, altta ne olduğu umursanmadan, o taşlar zemin olarak kullanılarak kıyı taşlarıyla muhtemelen yaşam alanları, yani evler yapılmış. İki uygarlık üstüste. Nasıl heyecanlandım onları görünce. Keşke o arkeolog grubuyla çalışıp, bu taşlar ilk gün ışığına çıktığında onların heyecanına katılabilseydim.
Ama tabi bu yasak bölgede dolaşıp, görüntülemenin bedeli olarak fotoğraf çekmeye çalışırken ayağım kaydı ve hendeklerden birine düştüm. Neyse ki sadece birkaç gün süren ağrılarla hafif atlattım durumu.
Aşağıda antik çeşme bizi bekliyordu. Bu binanın Kaunos halkına yaklaşık 400 yıl kadar hizmet verdiği düşünülüyor. İç kısmında Kaunos kadınlarının testilerini doldurdukları havuz var. Elbette ilk yapıldığı günkü gibi kalmamış, havuzu büyütülmüş, duvarları onarılmış ama hep kullanılmış. Arka tarafında beş adet çeşme yeri ve havuzun önünde de bir basamak var. Muhtemelen kadınlar bu basamağa çıkarak testilerini havuza daldırarak su dolduruyorlardı.
Çeşmenin kalıntıları 1969 yılında bulunmuş ve 2005 yılında da ilk plan yapısına göre restore edilmiş. Limana bakan batı duvarı üzerinde “gümrük nizamesi” yazılıymış. Son dönemlerde limanların karalaşmaya başlaması üzerine teşvik amaçlı yeni bir gümrük nizamesi uygulanmaya başlandığını buradan öğreniyoruz.
Bu tarafa her yolumuz düştüğünde uğramayı düşündüğümüz, her yıl yapılan kazılarla yeni şeyler keşfedilmeye devam edecek muhteşem bir kent burası.