Akdeniz

<— Öncesi Güney Ege Rotası

Akdeniz Rotası

Gün gün etiketlediğimiz yukarıdaki yazılarımızı üzerilerine tıklayarak inceleyebilirsiniz. Heyecanımızı sizlerle paylaştığımızdan dolayı çok mutluyuz. Umarız sizler de keyifle okur, yorumlarınızı bize iletirsiniz.
Bizimle kalın.... 🙂
26. GÜN : Meis’in ışıkları aydınlatır gecesini…Akdeniz’in meltemi dokundukça Limanağzı’na,Büyükçakıl’a…Dağa yaslanmış gün batımında huzur dolar insanın içi…
27. GÜN : Demre’de sabah bu güzelim deniz manzarasına uyandık. Gece karnını doyurduğumuz köpek dostlarımız bütün geceyi arabamızın yanında, bizi bekleyerek geçirmişlerdi.
28. GÜN : Kumluca Günay tesisleri yazın ne durumda olur bilmiyorum, ama bu mevsimde bir harika. Deniz güzel görünüyor, plaj kum değil ama ince taşlarla kaplı ve uçsuz bucaksız. Piknik alanları kimsenin kimseyi rahatsız etmeyeceği uzaklıkta gayet güzel konumlanmış. Yüzme havuzları, spor alanları, kafeteryaları gayet güzeldi.
29. GÜN : Sabah gene sağanak  yağmura uyandık. Adrasan’da bu yağmurda gezebileceğimiz yer olmayınca, yakında oğlumun arkadaşları vardı onlarla buluşalım dedik. Şans bu ya onların da aracı bozulduğundan Kumluca’da mahsur kalmışlar.Ama onları ararken bu Western filmlerinden fırlamış motel gözümüze çarptı.
30. GÜN : Bütün gece hiç durmadan yağan yağmurun ardından sabah uyanınca, pürüzsüz, el değmemiş Çıralı sahilinde kısa bir yürüyüş yapalım dedik. Akşam denizin hepten kabardığı kumların en sonuna kadar geldiği belli oluyordu. Biz de bu dümdüz sahilde ayak izlerimizi bırakıp, denizin kıyıya attığı midye kabuklarından hatıralar aldık.Kahvaltıya akşamdan oğlumun arkadaşına davetli olunca toparlanıp yola çıktık.
31.GÜN : Kahvaltı için Tekirova iyi fikirmiş gibi göründü. Çünkü Çıralı’da açık yer yok, Hüseyin’de de kahvaltı yok. Aslında gitsek bize çay verir, biz de malzemelerimizle kahvaltı ederdik, ama daha fazla zahmet vermek istemedik ona da. Yola devam edelim dedik ve Tekirova tabelasını görünce kırdık direksiyonu.
32. GÜN : Sabah bizi kuş sesleri uyandırdı. Karavan, çadır veya bizimki gibi camperla gezerken, sabahları yüzbinlerce “₺” ye alamayacağınız evlerin manzarasına uyanmak, üstelik hergün bir başkasını seçmek paha biçilemez. Karavanın kapısını kuş seslerine açınca karşıma çıkan manzara buydu. Kahvaltıdan önce deniz kıyısında güneşin doğuşunu seyredip, dünyaya merhaba dedik.
33. GÜN : Kemer’den günaydın ! Sahildeki denize sıfır evimizde dalga seslerine uyandık bu sabah Sahilde sabah yürüyüşümüzü yapıp bizim gibi erkenci turistlerle günaydınlaştık. Evet ne yazık ki bu tatil beldelerinde sabah bu saatlerde yürüyüş yapanlar genelde turistler. Tatilde de olsalar alışkanlıklarından vazgeçmiyorlar. Bizim ise yürümemek için hep bir bahanemiz var. (Biz derken bütün yurdum insanından bahsediyorum kendimizle beraber)
34. GÜN : Sabah uyanır uyanmaz geri döndük Beldibi’ne. Çünkü Beldibi Mağarası varsa bulmalıydık. Kaç kişiye sorduk, yok bilmiyorlar. Sonunda yürüyüşten gelen yaşlı bir bey gördük son bir şansımızı deneyelim dedik. Şurada kapalı yol var, onun sonunda tünel, tünele girmeyin sağ tarafına yürüyün göreceksiniz dedi.
35. GÜN : Sabah kahvaltıyı orduevinde yapık. Ama çok da memnun kalmadık. Her şeyi tek tek aldığın, yazdırdığın vasat bir kahvaltıydı. Bugün planlarda Antalya akvaryumu gezmek var. Zaman kalırsa gezecek yer çok nasılsa. Ama önce yapılacak işler var. Çamaşırlar çamaşırhaneye verilecek, ben kuaföre, Halûk berbere gidecek. Sonuçta 35 gündür yollardayız, saçlar uzadı.
36. GÜN : Gece orduevinde kalınca, karavan, çadır veya camper da uyanmakla, ev veya otelde uyanmanın arasındaki fark hemen ortaya çıkıyor. Arabamızda yatınca sabah havanın aydınlanmasıyla, doğayla birlikte gayet dinç ve uykumuzu almış olarak biz de uyanıyoruz.
37. GÜN : Biz genelde gittiğimiz yerleri gezerken çevredeki insanlardan fikir almayı seviyoruz. Sonuçta onlar buranın yerlisi ve gitmeseler de gidenlerin fikirlerini bize aktarabiliyorlar. Expo için yol tarifi alırken bir yandan da nasıl bir yer diye birkaç kişiye sorduk. Hepsi de gittiğinize değmez, hiç güzel değil, yürü yürü bitmiyor, zaten çoğu kapandı gitmeyin boşverin dedi bize. Ama bu işte bir yanlışlık olmalıydı.
38. GÜN : Bugün kahvaltı için dışarıya çıkalım dedik. Dün gezerken yol üstünde kahvaltı yapabileceğimiz yerler görmüştük. Birinde oturup kahvaltımızı yaptık ama çok da istediğimiz gibi değildi. Kahvaltıdan sonra şöyle bir arka taraflara bakalım ne var ne yok diye yürüdük biraz ve şans eseri karşımıza çıkan bir toptancıdan, kendimize soğuk geceler için arabada giyebileceğimiz yünlü kıyafetler aldık.
39. Gün : Bugün arabayı hiç çıkartmadan yürüyerek gidilebilecek yerleri gezmek hedefimiz. Sabah kahvaltısına dün orduevinin arkasında gördüğümüz börekçiye gidelim dedik. Minicik dükkan, iki masa içeride, iki masa da dışarı kaldırıma atmışlar.
40. Gün : Evet tam 40 gün oldu yollara düşeli, zaman nasıl geçer o minicik arabada diyenlere kapak olsun. Hiç sıkılmadık, hiç pişman olmadık, gene olsa gene yaparız veee yapmaya devam ediyoruz bakalım nereye kadar. 40’ımız çıktı bugün !
41. Gün : Evet artık Antalya Merkezden ayrılma vakti geldi. Antalya bizim için bir haftalık ikametgah oldu aslında. Kargolarımızı almak için de iyi bir fırsat oldu. Amerika’dan gelen yeğen Öykü’nün bizim için getirdiklerinin elimize geçmesinin başka yolu yoktu. Sipariş verdiğimiz ilaçlarımız da buraya geldi. Ama ayrılmadan önce daha başka yapılacaklar var.
42. Gün : Sabah biraz serin bir güne uyandık. Denizin hemen dibinde, otellerin sezonu kapattığı için boşalttığı upuzun bir sahil yürüyüş için bizi bekliyordu. Eee kaçar mı bu fırsat? Sahilde bir de kırık sandalye bulunca sırayla oturup fotoğraflar çekmeyi de ihmal etmedik tabi
43. Gün : Hava serinse, bir de karavanın değil de campervanın varsa dışarıda kahvaltı yapmak biraz sorun oluyor tabi ki. İnsanın canı çok da dışarıda yemek hazırlamak istemiyor. Ama buralar da aşırı turistik bölgeler. Yani yerli halk neredeyse yok, oteller boşalınca kapatıp gitmiş herkes. Sokaklarda in cin çift kale maç yapıyor.
44-45. Günler : Harika bir uykunun ardından bölgeye adını veren Titreyen Göl'ü görmeye gidelim dedik. Ama önce dün akşam gezerken gördüğümüz, kocaman yazılarla çeşit çeşit çorbalarını tanıtan restauranta uğradık. Aslında niyetimiz ne zamandır özlediğimiz "ayakpaça" çorbasını içmekti ama gözümüz kaynatma çorbasına takıldı.
46. Gün Harika, serin ama güneşli bir güne uyandık. Biraz çevre keşfi, yandaki otelin iskelesinde balık tutanları seyir, sahilde yürüyüş falan derken acıktık tabi ki. Aslında burası güzelmiş kahvaltı edebiliriz ama ekmeğimiz yok. E hadi o zaman yola devam buluruz nasılsa güzel bir yer.

Dim Damlatas

47. Gün: Bizimki gibi arabada yatarken, benzin istasyonlarında kalmanın avantajları kadar dezavantajları da var. Ama tabi ki bunlar da kaldığınız yere göre değişiyor. Öncelikle tuvaletleri bakımlı ve temiz bir istasyon, sık kullananlar için avantajlı. Ama küçük ve işlek bir yerdeyse mecburen sabaha kadar sürekli araç sesi duyarsınız. Hele bir de yıkama varsa yakınınızda gece saat 3.00 de bile yıkama motorunun sesiyle fırlayabilirsiniz uykunuzdan. Sabah gün aydınlanıp vardiya değiştiğinde gece muhabbet edip izin aldıklarınız ortada olmadığından, siz uykulu gözlerle yüzünüzü yıkamaya giderken tuhaf bakışlara maruz kalabilirsiniz.

İyiki kayboldk

48.Gün:Elektrikli battaniye fikri bizim araba için harika oldu. Düşük ayarda açmıştık bir saat kadar sonra fazla bile geldi kapattık. Sabaha kadar sıcacık yattık. Sabah da bu aralar âdet haline getirdiğimiz üzere gidip çorbamızı içtik.Artık Alanya ile vedalaşma zamanı geldi. İstikamet Saklı Kanyon. Ama Saklı Kanyonu navigasyon bize başka yerde gösterdi git git bulamadık ve biz Toroslarda kaybolduk !!!

Sapadere Kanyonu

49. Gün:Akşam kaldığımız benzin istasyonunda bize gösterilen yer 5 yıldızlı otel süiti gibi geldi. Bize özel tuvalet ve azıcık hava sıcak olsa duş yapabileceğimiz imkan bile vardı. Bazen ‘mızmızlık’ da işe yarıyor.???!!! Sabah bulunduğumuz köyde bir minik dükkanda kocaman tostlarımızı yedik, çaylarımızı içtik. Köy halkının birbirleriyle muhabbetlerini dinledik. Düştük Sapadere yoluna.

Antalya'dan ayrılma vakti

50. Gün: Gazipaşa’da sabaha uyanmak keyifliydi. Önümüzdeki kocaman sahil sanki bize tahsis edilmişti. Güneş hafiften ısıtmaya başlamış, hadi o zaman yürüyüş zamanı. Sabah yürüyüşleri güzel oluyor bu gezgin zamanlarda. Vücudunuzu uyandırırken, sabahın serinliği ve sadece doğanın seslerini dinlemek de ruhunuzu canlandırıyor. Gazipaşa sahilinin bir kısmı fotoğrafta da görülebilen ilginç kayalardan oluşuyor. Sanki sertleşmiş kum gibi görüntüsü var uzaktan bakınca ama bayağı kaya bunlar. Sanki denize girilsin diye özel yapılmışlar da zamanla bozulmuşlar gibi.

Anamur'da Mahsur Kaldık

51. Gün:Anamur’da kötü bir sabaha uyandık. Akşam buz gibi suyla duş alıp, soğuk odada uyuyup, sabah da burnum akarak uyanıp, üstüne bir de dışarıda yağan yağmurun sesini duymak hiç hoş gelmedi. Ama Anamurium’u tamamen görmeden gitmek de istemiyoruz. En iyisi arabayla Anamur turu yapıp, kahvaltı için de bir yer bulmak galiba dedik. Anamur’a geldiğinizde bir sahil kısmı var, daha turistik yazlık evlerin olduğu bölüm, sonra muz seraları giriyor araya, üst tarafta da merkezi var Anamur’un.

Anamur

52. Gün : Sabah erkenden kalkıp, yağmurun dinip, güneşin açtığını görünce yağmur tekrar başlamadan gidip gezelim diye hemen toparlandık ve çıktık. Üstelik de kaldığımız orduevleri arasında en kötü, en soğuk ve en ilgisiz yere, en fazla ödemeyi yaparak. Bugün gene kalmak zorunda kalırsak arabamız buranın yanında beş yıldızlı otel gibi. Bir artısı, soğuk sulu duşu. Çünkü benzin istasyonlarında da durduğumuzda gece tuvaleti aynı şekilde üşüyerek kullanıyoruz, o konuda bir ekstrası sadece verdiğimiz para oldu!

Korku dolu bir macera

53. Gün: Akşam yediğimiz yemek gayet güzel olunca, sabah elimizi yüzümüzü yıkayıp soluğu gene aynı yerde aldık. Çorbamızı içtikten sonra güler yüzlü garsonumuzun tavsiye ettiği, buraya da adını veren Gilindre Mağarasını görmeye gittik. Ama gene kapı duvar. Bu sefer fırtına nedeniyle elektrik kesilmiş, ne zaman geleceği de belli değilmiş.

Kız Kalesi

54. Gün: Sabah gece park ettiğimiz parkın yanında dalgaların sesiyle uyandık. Kapıyı açıp aşağıya atladığımda denizin içinde gördüğüm muhteşem görüntü karşısında sadece “Halûk çabuk buraya gel, bunu görmelisin” diyebildim.Gecenin karanlığında, sahilde o kadar çok dolaşmamıza rağmen hiç fark etmemiştim orada bir kale olduğunu. İşte bu gezinin gerçek sürprizi oldu. Kumsal harika, görüntü inanılmaz. Yaşasın karavan hayatı !!!

Mersin

55-56-57. Günler: Erdemli’de güneşli bir güne uyandık, kahvaltı yapacak yer aramak için binalar arasında dolaşırken, bir sabahçı kahvesine rastladık. Herkes karşı köşeden simit poğaça alıp, gelip burada çayını içiyor. E bizim neyimiz eksik, Halûk çayları söylerken ben bir koşu poğaçalarımızı aldım. Bir kadının bu saatte kahvede oturmuş kahvaltı etmesine şaşıran bakışlar altında yedik poğaçalarımızı. Eskiden çok tedirgin olurdum bu bakışlardan, artık hoşuma gidiyor insanları şaşırtmak. Çünkü fark ettim ki, nedenini bilmediğim bir şekilde, asıl rahatsız olan onlar. Sonra yavaştan Mersin’e doğru yola çıktık bakalım orada neler bekliyor bizi.

Adana Sevgi adası

59-60-61. Günler: Sabah yağmur altında uyandığımız için, geceyi geçirdiğimiz benzin istasyonunda kahvaltı etme fırsatımız olamadı tabi ki. Biz de yola devam edelim bulduğumuz yerde takılırız dedik ama orası senin burası benim derken Adana’ya vardık. Adana için planımız ordu evinde kalmak, zaten bunun için yer de ayırttık dünden. Yoğun yağmur altında hiç bir eşya almadan otoparktan koşturduk içeri. Kahvaltıyı burada yapalım en iyisi diyoruz ama kahvaltı bitmiş. Pastanede kalan birkaç poğaçayla karnımızı doyurduk, yağmur hafif dinmişken de bir koşu arabaya gidip birkaç parça eşya ve tabi ki olmazsa olmazımız bilgisayarlarımızı alıp odaya çıktık.

Yumurtalık

62. Gün: Yeni yılın ilk gününe şırdan yiyip, Adana sokaklarında arabayla tur atarak başladıktan sonra otelimize dönüp güzel bir uyku çektik. Sabah kaç gün sonra tekrar duş bulabileceğimizden emin olmadığımızdan son tur duşlarımızı alıp, otelin yılın ilk gününe özel hazırladığı bruncha katıldık. Kahvaltımızı yaparken Facebook’dan Halûk’un kuzeninin de Adana’da olduğunu öğrendik. Burnumuzun dibindeki Burhaniye’de görüşemedik bari burada görüşelim diye eşiyle birlikte Adana’ya kayınvalidesini ziyarete gelen hala kızı Nesrin’e kahve içmeye gittik.

Logomuzun mekanı Ayas

63.Gün: Sabah Ayas’da yağmurla uyandık, ama neyse ki o balıklardan zehirlenmedik ve rahat bir gece geçirebildik. Yatağımızı toparlayıp, kahvaltı için yer bulabilir miyiz diye dolaşmaya çıktık. İçimize sinen bir yer bulamayıp, onun yerine sıcacık ekmeklerinin kokusunu her yere salmış bir fırın bulunca, biz de bir tane alıp sahile çektik arabamızı. Zaten zeytin, peynir ve reçelimiz var. Bugün de çay olmayıversin onun yerine güzel manzaramız olsun dedik. Önümüzde kocaman bir kalp, karşımızda minik ada ve kalesiyle yaptık kahvaltımızı.